Ahmet Basri KARAKUŞ,  Film

Deliler hastanesinde bir akıllı: Guguk Kuşu film değerlendirmesi

1975 ABD yapımı filmin baş rolünde Jack Nicholson yer alıyor ve Nicholson’ın karakteri aslında deli olmadığı halde deli taklidi yaparak kendini akıl hastalıkları hastanesine yatırıyor. Film diyalogları inanılmaz iyi yönetiyor ve aktarmak istediği mesaja çok iyi hizmet ediyor. İnsanlık adına derslerle dolu bu yapım 2 saat 8 dakika süresiyle kesinlikle vakit ayırmaya değer.

   Şimdi filmi Spoiler vermeden anahtar cümlelerle özetlemeye çalışacağım. Film genel manada bir sitem eleştirisi. İnsan toplumlarının bizzat yahut oluşturdukları kurumlar vasıtasıyla bu toplumda yaşayan bireylere belli bir yaşam standardını dayatmasını anlatıyor. Bireyin sivri yönlerini törpüleyip onu toplumla uyumlu hale getirme ve sosyal makinenin intizamlı çalışmasında ona bir yer verme olayı, dünya tarihi bilgimiz bizi yanıltmıyorsa, insanlığı başından beri var.

   Sosyal bağlar şehirlere, köylere hatta küçük kabilelere dahi ihtiyaç duyulmaksızın sadece aile içinde bile rahatça oluşabiliyor. İnsan doğumdan sonra bakıma muhtaç bir varlık olduğundan onu gözetmek, korumak isteyen ebeveynleriyle arasında bir sevgi bağı oluşuyor ancak bu sevginin, kabul edilmişliğin bir karşılığı var. Kişi içinde olgunlaştığı ve yaşamını geçirdi bu yapı içerisinde adı konulsun konulmasın kurallara uymak zorunda. Sorumlulukları ve düzenli olarak sergilemesi gereken bir tavrı var. Bunlardan bir tanesini ne sebeple olursa olsun yerine getirmediğinde, dışlanma ve değiştirmeye çalışma beraberinde geliyor. İnsan kendisine benzemeyeni sevmez.

   Şimdi ben bunu aile kurumu bağlamında açıklamış olsam da siz bunu insan kurgusunun tüm ürünlerine adapte edebilirsiniz. İçinde yaşadığınız mahalle, beraber takıldığınız arkadaş grubu, okuduğunuz okul, çalıştığınız iş yeri, vergi verdiğiniz devlet yahut tabi olduğunuz din… Sizden bazı kurallara uymanızı ve bu konsensüs çerçevesinde davranışlarınıza yön vermenizi ister. Sadece size daha iyi geldiği, canınız sıkıldığı yahut varlığınızı ispatlamak için dahi olsa da bu kuralların dışına çıktığınızda tüm bu sosyolojik ortamlar size sunduğu sevecenliği bir kenara bırakır ve size karşı tavır alır. Bireyselleşmenin kutsandığı bir kapitalizm çağında yaşadığınıza bu gibi durumlarda şükretmeniz gerekir. Zira geçmişte bu ve benzeri hareketlerin bedelleri daha ağır oluyordu. Ailenizin tabi olduğu töreye mi uymadınız, size ekmek veren şirketten şikâyet mi ettiniz, işleriniz kolaylaştıran yerel yapılanmalar ile ters mi düştünüz, devletinize sadakatiniz mi kaybettiniz, dininizi mi değiştirdiniz? Tüm bunların sizin için ortak sonucu ölüm olurdu.

   Bakmayın bugün insan haklarının bu kadar dillendirildiğine. 300 yıldan daha uzun bir süreyi içine almıyor insan hakları kavramı. Bunlara rağmen hala geçmişin prangaları boynumuzda, unutmayın ki ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı ya da doğarken seçemediğiniz herhangi bir şey yüzünden eziyet çeken insanlara hala rasgelirken bu dünyada bireylerin seçimlerine saygı duyulmasını beklemek gerçekten ütopik.

   Filmi izlemeyip de buraya kadar dinleyen varsa bağ kurmakta zorlanmış olabilir, kabul ediyorum. Şimdi spoilerlı bir şekilde filmdeki bazı anlar üzerinden yorumlarıma devam edeceğim.

   Nicholson’ın karakteri Mac içinde bulunduğu topluluğu sürekli olarak kendilerini aşmaya teşvik eden bir tip. Bir akşam baseball şampiyonluk serisini izlemek için hastaneden kaçacağını söylüyor. Milletle iddiaya giriyor, 1,5 metrelik mermer bloğu yerinden sökeceğini ve onunla pencereyi kırıp çıkacağını ve herkesi televizyon olan bir bara götüreceğini taahhüt ediyor. Millet bunun imkânsız olduğunu düşünüp hemen onu izlemeye koyuluyorlar. Ancak en nihayetinden Mac bloğu kaldıramıyor. Pes etmiş bir halde yatağına dönerken diyor ki: “En azından denedim.” Yani bazen yürüdüğünüz yol, sınırlarınızı aşma çabanız, ulaşacağınız akıbetten çok daha değerli olabilir.

   Peki, o insanların kaçmaya tenezzül dahi etmemelerinin sebebi ne? İleride öğreniyoruz ki Mac ve birkaç kişi hariç oradakilerin hiçbiri zorunlu olarak hastanede kalmıyor. Şartlara alışmışlar ve kendi etraflarına inşa edilen konfor alanından son derece memnunlar. Ancak orada zorla tutulan Mac gidişattan asla memnun değil, bir gün grup terapisi esnasında deliler kendilerini kaybediyor ve bir kaos ortamı oluşuyor. Mac ise bunun sebebinin doktorların gereksiz baskıları ve aşırı katı kurallarından kaynaklandığına vakıf oluyor. Bu duruma tavır koyuyor ve arkadaşlarını yaka paça götüren hasta bakıcılara saldırıyor. Olaylar kontrol altına alınsa da Mac yaptıklarının bedelini o dönem bir sinir hastalıkları tedavisi olarak uygulanan beyne elektrik verme yöntemine maruz kalarak ödüyor. Burada anlıyoruz ki toplum makinesi çalışırken işlettiği kurallar, içinde yaşayan insanları korkunç psikozlara sürükleyebilir. Bunu fark edip düzene çomak sokmaya çalıştığınızda ise beyninize elektriği yiyorsunuz.

   Bu olaydan sonra Mac esaslı bir kaçış planı hazırlamaya koyuluyor ve gitmeden önce de arkadaşları için bir parti hazırlıyor. Dışarıdan bazı kadın arkadaşları vesilesiyle süs ve alkol temin ediyor. O gece gerçekten eğleniyorlar ve Mac filmin başından beri kekemeliğiyle öne çıkarılan saf bir gencin problemini çözüyor. Sabah olduğunda Mac uyuyakalmış olduğunu fark ediyor ve baş doktor geldiğinde herkesi sıraya dizip azarlamaya başlıyor. Kekeme genci de buluyorlar ancak herkes gibi o da kurallara karşı geldiğinden azarlanıyor. Film boyunca kekeme olan genç Mac onun sorununu çözdükten sonra doktorla ilk konuşmasında çok akıcı ve rahat konuşmaya başlıyor. Ancak doktor ona kızmaya ve gencin zayıf karnı olan annesine söylemekle tehdit ettikçe kekemeliği geri geliyor. Genç ise bu psikolojik baskıya dayanamayıp intihar ediyor. Burada, sisteme uymadığımız takdirde işlerin bizim aleyhimize ne kadar şahsileşebileceğini rahatça görüyoruz. Olaylar sonucunda Mac’in artık geri döndürülmez bir deli olduğuna hükmediliyor ve lobotomi yapılıyor. Mac operasyon sonucunda tüm iletişim yeteneklerini kaybediyor. Adeta onu insan yapan tüm özellikleri alınmış ve geriye bir saksı bitkisi kalmış gibi oluyor. Filmin çarpıcı finalini ve Mac’ten ilham alarak hayatını değiştiren Kızılderili dostumuzun hikâyesini anlatmayacağım, izleyip deneyimlemeniz çok daha güzel olacaktır.

İncelemenin videosuna buradan ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir