Kitap,  Yasin SEMERCİ

Düşünen gençlere bir sığınak: Bu Ülke

İnsan eril çağına geldiğinde zihni gündelik sorunlarla yetinmez, daha büyük problemleri çözmek ister. Bu dönemlerde taklit yoluyla bir bütünün parçası olmak ister. Evvela bir gruba dahil olmak için taklit fazlasıyla yeterlidir fakat uyumak sadece miskinlere tatlı gelir. Düşünen, düşünmek isteyen bütün gençleri taklit sıkar, sıkıntıya sürükler ve bu gençler kendini bir buhranın içinde bulur. Sonra büyük bir tecessüsle çevresini, ülkesini, dünyayı tanımaya koyulur. Okur, sürüklenir, değişmeyeceğini düşünür, değişir. Fikrimce insan düşünürken, değişirken gücünü toprağından almalı. Önce kendini, atalarını tanımalı sonra özgürce yelken açmalı doğuya, batıya, dünyanın her yerine.

   Bu Ülke bu memleketin bütün çocuklarının okuması gereken bir eser. Cemil Meriç bu eserde Doğu-Batı sorunu yanında, sol-sağ kutuplaşmasına ve kalıplaşmasına ilişkin derinlemesine tespitlerde bulunuyor adeta düşünce işçiliği sergiliyor. Dil, yabancı dil ve kavramlar üzerinde büyük bir hassasiyet göstererek üzerinde bolca düşünmeye davet ediyor. ‘Talebe perişan. Dilini unutan bir nesil, yabancı dili nasıl sevsin?’ Kelimeler tam anlamıyla açıklanmadığı sürece tartışmanın yararsız olduğunu belirtiyor, belki de insanlar arasındaki anlaşılmazlıkların ana nedeni olan dil problemine değiniyor.

   “Hint meçhule açılan kapıydı, meçhule, yani insana. Dört yıl Ganj kıyılarında vecitle dolaştım, sağ dediler. İki yıl Saint-Simon’la uğraştım, çağımız onunla başlıyordu, sol dediler. Hint’i yazarken tek amacım vardı: Asya’nın büyüklüğünü haykırmak, yani bir vehmi devirmek, bir iftirayı yok etmek. Saint-Simon’u putları yıkmak için kaleme almıştım. Her iki kitap da peşin hükümlülerin rahatını kaçırdı ve ne solun hoşuna gittiler ne sağın. Anladım ki bu iki kelime aynı anlayışsızlığın, aynı kinlerin, aynı cehaletin ifadesidir.”

Dedikten sonra asıl derdini şöyle açıklar:

   “Münakaşada zafer, mağlup olanındır. Yenilmek zenginleşmektir. Bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. Münakaşada zafer. Münakaşa hakikati birlikte aramaktır. Adeta bir ormandasınız ve mesela bir kaynak arıyorsunuz. Önce arkadaşınız bulup sesleniyor size: evreka! Ne sevinilecek şey! Yalnız bir temele dayanmalı münakaşa. Herkesin bildiklerini bileceksiniz. Sonra yeniyi arayacaksınız. Hakikat bin bir cepheli, bin bir görünüşlü. Karşınızdaki göremediğinizi gösterecek size. Sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. Adeta beraberce bir heykel yapıyorsunuz. İnsan yardımcısına nasıl kızar? Cemiyetle beraber hakikatler de gelişir. Tek tehlike bunu kavramamak. Kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi, her düşünceye ve her düşünene saldırmak. Bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir. Ben herhangi bir tarikatın sözcüsü değilim. Yani ilan edecek hazır bir formülüm yok. Derslerimde de konuşmalarımda da tekrarladığım ve darağacına kadar tekrarlayacağım tek hakikat: her düşünceye saygı.”

   Yıllarca mücadelesini verdiği İrfan sahasında en yakın dostları kitaplar olmuştu. “Kitap bir limandı benim için, kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı. Bir kanat darbesiyle Olemp, bir kanat darbesiyle Himalaya. Ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. Gurbetteydim.” Okuduğu her karakterde kendini bulmuş ve her karaktere kendinden bir şeyler katmıştı.

   Bu Ülke bütün bu bahsettiğimiz konular dışında kelime dağarcığımızda belki kullanmaya kullanmaya tozlanmış, etkili kelimeleri yeniden kullanıma sokacak. Siyasi tartışmalarda basiretli, vakarlı davranmamızı sağlayacak. Her düşünceye saygı ile yaklaşmamızı tembihleyecek. Kitabı tarif ederken yaptığımız işi en üstün beşerî eyleme dönüştürecek ve sevdirecek.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir